2 Mart 2012 Cuma

FÜSUN SAKA ELEŞTİRİSİ 1

Alıntı ve yorum paragrafları olarak gidiyor.

“Doğduğundaki kadar yalın halinden memnun mudur insan? Bunun yanıtı çok uzun bir düşünme süzgecinden geçmeden, ‘Aslında evet’ olur.”

Bir: İnsanlar soru sormazlar. İki: İnsanlar genelde memnuniyet duygusundan yoksundur. Bunun suçu genelde her olumsuz şey gibi kapitalizm kültürüne yüklenir ama bilinen tüm standart biyografileri (toplayıcı, feodal, vd) yaşayan milyonlar gayrımemnundur. Üç: Soru sormadıkları için de, gayrımemnun olduklarını ayırsamazlar, aslında hemen hiçbirşey ayırsamazlar. Dört: Çıplaklıktan insanların % 99’u gayrımemnun olur. Ömründe çırıpçıplak yıkanmamış, yüzlerce üniversite mezunu biliyorum.

“Çünkü aynı insan, çoğunlukla öylesine uzaklaşır ki bedenine, salt bu nedenle onu soyunmuş görmeye tahammül edemez.”

İnsanlar yabancılaşarak sistemden uzaklaşmazlar, tersine sistemle özdeşleşirler, buna ‘yabancılaşarak özdeşleşme’ denir (hem Beckett, hem Brecht anlamıyla yabancılaşmayı kastediyoruz, Aristo anlamıyla özdeşleşmeyi kastediyoruz). O nedenle de, protest kültler kolayca asimile edilir. O nedenle de gençken devrimci olanlar, yaşlanınca tutucunun ötesi olur. O nedenle de, insanlar bedenlerinden uzakta değil, içine gömülü durumdadır.

“Kendini izleyemediği kadar başkalarının bedenlerini izler. Orada aradığının tensel bir şey olduğunu düşünür, çoğunlukla cinsellik çağrıştıran...”

Eğer rekor kırmak isteyen bir sporcu veya kronik bir narsisist değilsen, kendinden çok başkalarını izlemen olağandır. Plaja giden insanların oranı % 20’u geçmez, o da yılda 15 gün. Yani, insanlar kendileri gibi, başkalarını da pek çıplak görmezler (fotoğraflar hariç). 20. Yüzyıl’ın ortalarına kadar, dünyanın temel kültürlerinin insanları soyunmadan ve karanlıkta çiftleşiyordu.

“Oysa bedenini giydirirken ruhunu da en dar kalıplara sokan ‘ahlakçı’ zihniyet, soyunmuş bir bedenin en saf halini bir türlü aklileştiremez.”

Soyunmuş bedenin en saf durumun akılla ilgisi yoktur, içgüdüyle ilgisi vardır. Çıplaklık içgüdüsü de, diğer çoğu içgüdü gibi, kentsoylularda epey körelmiştir.

“Yani doğumla-ölüm arasındaki uzun sanılan kısacık çizgide, kendine uzak bir insanoğlu ile boğuşulur genelde...”

Tam tersi: Kendinin fazla içinde, berbat bir insan bataklığı ile boğuşulur genelde...

Sonuç: Metnin yazarı, tipik bir ‘küçük burjuva matriyarkal yabancılaşmışı’na benzer. Varlığının en temel ve en tözel durumlarından biri için, çok fazla Batı kültürologu okumuşa ve model almışa da benzer. Yine de, Doğulu kalmışa benzer. İnsanlar, başkalarını da kendileri gibi sanırlar ama yanılırlar.

(3 Aralık 2008)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder