2 Mart 2012 Cuma

68 MAYIS SERGİSİ ELEŞTİRİSİ




Ben bir 78’liyim.

68’lilere antipati duyarım. Daha 1988’de, darma duman olup, zihinsel ve kültürel konfüzyona ve regresyona girip, sisteme entegre olup, liboşlaşmışlardı.

78’lilere de antipati duyarım. 80 darbesinde payları yüksektir. Ben dahil, 1 milyon kişi işkence görürken, eli silah tutmuş, bu işin militanı 30.000 kişi Avrupa’ya kaçtı. Vatandaşlıklarını yitirdiler. Şimdilerde, geri gelip Türkiye’de solu kurtarmak derdindeler.

Ancak, tüm bunlara karşın 68’e antipati duymuyorum. Diğerleri özneler, burada tarih nesnelliği sözkonusu.

1998’de 68’in 30. yılı anılıyordu. ‘1968 Sonbaharında Almanya’ derleme filminde, herkes kahramanlık öyküleri peşindeyken, Fassbinder’in çırılpçıplak ortalıkta dolanıp, erkek sevgilisiyle ve annesiyle, o anki durumu tartıştıkları belgesel beni çok çarpmıştı: Annesi devlet otoritesini istiyordu. Aldılar da... ‘Baader-Meinhof’ üyeleri katledildi.

Bu 68 sergisi Fotoğrafevi’nde (Galatasaray Meydanı).

Fotoğrafları Bruno Barbey çekmiş. O zaman çektiği 200 rulo filmi (7.000’in üzerinde kare eder), şimdilerde 2 ciltlik bir kitap yapacakmış. Sergideki fotoğraflar, onlardan seçilmiş.

Serginin broşürü yok. Fotoğrafçının yazdığı uzun metin çok güzel.

En güzel saptamaları:

Bir: Chirac o zaman bakanmış, tıpkı bizim demirel gibi, 40 sene ülkesinin üzerine çöreklenip, 2007’de emekli oldu.

İki: Daniel John-Bendit gibi öğrenci bir lideri, sonradan önce Almanya, sonra AP milletvekili olmakta beis görmedi. 2 Almanya’nın birleşmesine de ses çıkarmadı. (Bu konuda, solcu Mitterand’ın gafı yutulur gibi değildir.) John-Bendit, o zaman fransız takılıyordu, şimdi alman takılıyor, çünkü 2 ülke arasında onlarca kez el değiştiren Alsace-Lorraine bölgesinde doğmuş.

Bizim 68’liler gibi, onlar da yiyip içip semirdiler.

İşçiler mi?

Onlar hala grev yapıyor. Sarkozy’nin gömdüğü sandığı ruhu hala yaşatıyorlar.

Onların da altında göçmen işçiler var, milyonlarca. Eski Fransa sömürgelerinden akın akın ülkeye göçüyorlar.

Asla toplumcu biri olmadım, kişilik yapıma uygun değil. Ancak, 20 (şimdiki 100) dolar maaşlı bir babanın 5 nüfuslu bir ailesine mensubum. Açlık nedir bilirim, yokluk nedir bilirim. Tulumbalı evde doğdum, bugün o kırmızı tulumbaları görmüş olan kaç kişi sağ acaba?

O nedenle, devrimden yanayım. Devrimi işçiler yapacaksa, onlardan da yanayım. Ursula K. Le Guin’in dediğince, devrimin yapılamayacağını, olunabileceğini yaşayarak kanıtladım, artık kendim devrimim. Sahte devrimcilerin tükenmişliği, kompradorlara kendini satması, davayı bitirmez, bu Steinbeck’in deyimiyle, ‘bitmeyen kavga’dır.

Bugün, 3 darbe ve 3 liberalizmden sonra, işçi hakları sıfırlanmak üzere.

Ancak, bu böyle gitmez, sömürü devam etmez. 1848 kanıttır, 1949 kanıttır, 1968 kanıttır. Bu fotoğraf sergisi kanıttır. 2050’ye bekleriz.

(13 + 16 Mayıs 2008)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder