İlkin: Tam anlamıyla yabancılaşmış biri. Dağıtmış. Senfonik Rus kimliği yerine Batı’nın imajlaştırıcılığına gömülmüş.
“Daha sonra kulüp partileri dönemi geldi. Bu, ben hala okuldayken, 1996’da başladı. Genç yaşına rağmen, Moskova klüplerinde plaklar (trans ve tekno) çalan bir arkadaşım vardı. Beni tüm bunlarla tanıştıran oydu. Katıldığım ilk elektronik etkinlik, Moskova yakınlarındaki eski bir arazideki açık hava partisiydi. Gece, açık hava, gökyüzünden parlayan projektörlerin ışıkları (bulutlar içindeki UFO’lar gibiydiler), kalabalık, OLIVE’in remiksi olan ‘Yalnız Değilsin’ ve ‘Adını haykırmak’ eşliğinde dans… Büyülenmiştim…”
“Moda tasarım kulüpleri ve kulüpler için dövme çizimi, trans partileri ve açık hava olayları için tekstil işinden çabuk vazgeçmiştim. Bir süre sonra bu faaliyet, ciddi bir meslek ve organizasyon haline geldi. 1998’de kendi sanat markam olan ‘Andromeda Teknoloji’yi oluşturdum ve tüm zamanımı sanat tasarımcısı olarak çalışmaya ayırdım.”
Arada: İstediklerini yapamamış. Akış, fazla hızlı olduğu için, tersine dönmüş. Bu sefer bir ‘pseudo’-içsellik oluşmuş.
“2001’de klüp ortamından resmen ayrıldım. Neden? Biraz üzücü, çünkü ‘dijital trans’ hareketi biraz hoş olmayan, çocuksu, ticari bir yön kazandı. Türün gerçek hayranları, anlamsız ve gereksiz duygulardan oluşan gizemli, bilinmezlerle dolu ‘underground’a yöneldiler. Fakat hala trans hareketinin, bir zamanlar ne olduğunu takdir eden kişiler vardı etrafta. Bu kişiler, onları işimizle memnun etmeye çalıştığımız kişilerdi.”
“Duygular sahte olmadığı zaman sonuç kesinlikle daha iyidir. Bu duyguları hemen hisedebilirsin. Bu, iki insanın duyarlı (ya da kaba) dokunuşları, bakışlarının birbirine karışması, karşılıklı ‘aura’ları üzerinize çöker. Fakat yakınlık ve duyarlılık fotoğrafçının her zaman istediği konu değildir. Bazen tersini ister, insanlar arasındaki uzaklık ve soğukluk hissini...”
“Yaratıcı uykusuzluk halinde yaşıyorum. Geceleri yalnız başıma düşüncelerim ve sorunlarımla işlerimi tamamlıyorum. Yaratıcılık, benim için günlük yaşamımın ayrılmaz bir parçasıdır. Aslında o, hayatımın kendisidir. Kendi kuralları ve düzenlemeleri olan benim küçük, bütün dünyamdır. Bu dünyada neredeyse hiç uyku kavramı yoktur, sadece yaratma zamanı ve üretmek vardır. Fotoğraflarım; insanların yaşamlarından, tarihlerinden, duygularından parçalar taşır... Bu benim yaşamım, benim uykusuzluğum. Bir dahaki sefere yeterince uyuyacağım...”
Sonunda: Savrulup gitmiş bir biyografi.
Çıkarsama: Bunlardan İstanbul’da da var uzun süredir. Neo-liberalizmin ve neo-globalizmin neo-nihilist ve dekadant burjuvazi ergenleri. Yaşlı 40’ları bulsa da, ergen gibi davranıyorlar.
Fotoğraflar, tümüyle şeyselleşmiş ve metalaşmış imajlar. Görünenin, olanın yerini almasına çaba gösterilmiş ama becerilememiş (yapanlar var yani).
Aynısının, 60’ların sonuda ve 70’lerin başında, Batı’da da yaşandığından haberi yok (Antonioni, Blow Up). İlgilenmez de zaten. Amerika’yı kendisini keşfettiğini sanmak ister, tüm ergenler gibi... Kendine özgü sandığından, yüz milyonlarca olduğunu öğrenmek istemez, zaten onun bilinçaltına aşılanan cingıl da budur.
Sonuçta, göğsü kıllı, doğulu bir erkek yalnızca, oynadığı roldeki bir melek değil. Ürettikleri de, ‘imagebank’lar için...
Tam bir negasyon-biyografi ve sanatçı kimliği...
(22 Mayıs 2008)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder