"Siz hiç fotoğraf çekip de sadece kendi iç dünyasında bunu yaşayan bir fotoğrafçı gördünüz mü? Çektiğini başkalarına göstermeyen, onlarla paylaşmayan ve o fotoğrafın güzel olması ile ilgili birkaç söz duymak istemeyen bir fotoğrafçıyla karşılaştınız mı?"
10'a yakın. Yalnızca Türkiye'de. Hepsinin nedeni farklıydı: Biri megalomandı, biri birşeyler arıyordu ve onu fotoğrafta denedi. Biri, çok çekingendi. Biri, henüz istediği düzey fotoğrafa ulaşamadığı için, bekliyordu. Biri, fotoğraflarını gösteremeden genç yaşta öldü. Biri, reklamcı olduğu için, sanat fotoğraflarını kimseye göstermezdi. Ara Güler’in nü çekip kimseye göstermediğini, kendi ağzından dinledim.
İçedönük insan tipi, fotoğraf dışında, diğer sanatlarda ve sanatçılarda da görülen bir durum. Dışadönüklerin bunu anlaması imkansız değilse de, oldukça zor. Zor olduğu alıntı metinden belli. İnsanlar başkalarını da hep kendileri gibi sanıyor ve yanılıyor.
Kendimden çapraz örnek vereyim: Bulut ve ayna (Boğaziçi akıntısı) fotoğraflarını özel olarak çekerim. Kafamdaki bulutu ve aynayı arıyorum. (Hatta bulutun resmini karaladım.) Henüz bulamadım. Belki hiç bulamayacağım. Benim için paylaşılacak olan, o sonul örnektir yalnızca.
Eleştirilerimde şuna dikkat ediyorum. Türkler'in algı, bilgi ve duygu ufku çok dar. Sanatı bir takım kafeslere tıkmaya çabalıyorlar. Bırakın insan ve sanat özgür kalsın. Bırakın sanat zırvalasın. Arbus, istediği türden ilk fotoğraflarını çektiğinde, onunla alay etmişlerdi.
Piksel kardeşliği imiş, peh: İnternet cemaati yalnızca.
(1 Mayıs 2008)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder