“Günümüzde, bütünsellikten yoksun, tek tek ‘iyi’ fotoğraf üretir durumdayız. Oysa, tekil olmak resime özgüdür. Fotoğraf ise çoğul karakterlidir. ‘Çoğul’da devamlılık vardır. Salt bu nedenle bile, fotoğrafın üzerinde yükselebileceği, düşünsel platform bir zorunluluktur.”
Tekil olmak resme özgü değildir. Resim tarihinde, yağlıboya resim tarihinde, ustaların 2 tür çoğulluk yarattığını görürüz: Bir: Aynı resmin içinde, özellikle büyük boy resimlerde (diyelim fresklerde) sayıları onları bulabilen, birbirlerinin içine geçebilen ve farklı okunabilen kadrajlamalar vardır. İki: Dizi resimlerde olsun (Bruegel’in Hollanda atasözleri dizisi), genel yaklaşım olarak olsun (Bruegel’de Hollanda’da gündelik yaşam ve Bosch’ta sürreel ilahilik) çoğulluk rahatlıkla bulunabilir. Artı, resimlerde saklanan birşeyler vardır, başaşağı ve çizgileşmiş derecede basıklaştırılmış kafatası simgesi gibi. Sinemada da tek bir kareyi filmin içine saklamayı deneyenler oldu (Snatch’te önekleri var), fotoğrafta bunu yapan bilmiyorum.
Bütünlük ile devamlılık birbirine özdeşleştirilmiş. Bütünlüksüz devamlılıklar ve süreksiz bütünler vardır.
Yanlış bir uslamlama ile doğru bir sonuca varılmış: Resimde, fotoğrafta ve sanatta, üzerine ürünlerin oturtabileceğiniz düşün(ce)sel bir kavramsal çerçeveye gereksiniminiz vardır. Bu olmayınca, eserleriniz kof olur, hoş ve boş olur.
Fotoğrafın kendilinden çoğul ve bütünsel olacağı varsayımı geçersizdir, hemen tüm fotoğraf tarihi boyunca, bugün Türkiye’de de, Dünya’da da usta saydıklarımızın önemli bir bölümü düşüncesiz fotoğraf çekmişlerdir. Genel panoramada, henüz o aşamaya evrilemediğimiz gözlenmekte.
Ancak, tüm bunlar için genelgeçer bir denklem yoktur:
Her sanatçı, genel denklemini öz(n)el denklemlerinden yola çıkarak genelleyecektir. O nedenle, insanlar bildikleri konuları daha iyi çekerler.
Ancak, sanatta didaktizm yoktur. Bazı ‘-malı’ ve ‘-mamalı’ dayatmalara gerek yok. Eleştiri serbest ama kimseye hangi fotoğrafı çekeceğini söylemek bizim işimiz değil, kendi işi.
Bu mantıksal sınırlar çerçevesinde, Ali Rıza Akalın’ın savlarını gözden geçirmesi ve yeniden denklemlemesi önerisinde bulunacağım.
(26 Mayıs 2008)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder